31 Mart Mahalli İdareler Seçimi’nin ardından geride bıraktığımız bir aylık süreçte çiçeği burnunda Nazilli Belediye Başkanı Dr. Ertuğrul Tetik’i makamındaki ziyaretler ve sahadaki temizlik ile çeşitli imalat ve onarım incelemelerinde gördük. Siyasi arenada birlikte yol yürüdüğü arkadaşlarının birikim ve tecrübeleriyle ilk etapta güçlü ve umut vadeden bir profil çizen Başkan Tetik’e belediye başkanlığını, CHP’ye ise Nazilli’de iktidar zaferini getiren sürecin izini takip ettik. İlçe Örgütü’nde ‘seçim zaferi’ denilince akla gelen isimlerden biri olan Ecz. Erhan Algan ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Başkan Tetik ile çok eskilere dayanan bir dostlukları olduğunu söyleyen Algan, geçmiş günleri anlatırken o günleri tekrar yaşıyormuşçasına Gazete NAZİLLİ ile paylaştı.
“Göreceksiniz!” diyerek; toplumun her kesimini kucaklayan, çocukla çocuk olan, dertliyle dertleşen, üretken, ürettikçe mutlu olan ve bu mutluluğu da çevresi ile paylaşan Ertuğrul Tetik’in nasıl bir başkan olduğunu ve onun yönetimindeki Nazilli Belediyesi’nin neler yapacağına hep birlikte şahit olacağımızı dile getiren Erhan Algan ile Genel Yayın Yönetmenimiz Mehmet Kamış’ın o röportajı…
Erhan Algan kimdir? Sizi sizden dinlemek, tanımak isteriz…
Babam Yenipazar’da hükümet tabipliğine başladıktan sonra ben dünyaya gelmişim. Daha sonra eğitimimiz için ilkokul 3’te Nazilli’ye taşındık, sonrasında sırayla; Atatürk Ortaokulu ve Nazilli Lisesi’nde okudum. Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun olduktan sonra memleketime dönüp 1987 yılından beri Nazilli’de aktif eczacılık yapıyorum. Kendi eczanemin mesul müdürüyüm. Kendi yaşantımda hep topluma bir borcum olduğunu düşünmüşümdür. Yani toplumdan bişeyler alıyoruz ve bunu ödemek zorundayız diye düşünmüşümdür. Bu felsefe ile hareket ettim. Öğrenciliğimde de böyleydi. Hep sosyal faaliyetlerde, ‘Andaç’ dergisinin çıkarılmasından tutun da kermeslere kadar, oradaki yoksul öğrencilerin okutulması için kermeslerden elde edilecek gelirlere kadar, hep bu tarz işlerin içerisinde oldum. Çalışarak okumam, biraz da hayatı daha çabuk öğrenmeme neden oldu.
Nazilli’ye döndüğümde çok değerli bir ağabeyim, aynı zamanda akrabam olan Alp Ecza Deposu’nun sahibi Güven Alpaz, eczacı temsilciliğiyle ilgili bana bir öneride bulundu. Aslında hiç tanışmadığım bir şeydi yöneticilik ve idarecilik. Bunun tabii okulu yok. Bütün ideal duygularımla Nazilli’de eczacı temsilciliğine başladım, daha sonra Türkiye Eczacılar Birliği’nde aktif görevler aldım, çıkan kanunlarla ilgili komisyonlarda çalıştım. Yıllarca da 30 yıla yakın eczacılıkla ilgili yöneticilik görevlerim var.
İki çocuk babasıyım. Biri avukat yedi yıllık, bir de kızım var bu sene İngilizce öğretmeni çıkıyor. Eşim, 2 No’lu ASM’de Aile Hekimi. Profesyonel dalgıç, yarı profesyonel fotoğrafçı ve geçmiş yıllarda lisanslı olarak futbol oynamışlığım var. Ayrıca su altı fotoğrafçılığım var, dalgıçlığımın yanında bir çok uluslararası ödül aldım su altı fotoğrafçılığında. Biz bunları n’apıyoruz; hepsini feda ediyoruz, çalışmaya ayırıyoruz. Feda demeyelim isteyerek yapıyoruz aslında yani bu hobilerimizi de bir kenara bırakmak zorundayız veya planlamak zorundayız.
Hatta bugün tesadüftür bu; Özgür Başkan ve Medya Bilişimden Sorumlu Burhanettin Bulut ile birlikte çalışma olanağı buldum. Benden yaşça küçüklerdir ama çok değerli, çok çalışkan iki insanla çalışma olanağı buldum. Mesleğim adına da güzel projelere imza attığımı düşünüyorum. Ama bu süreçte benim isteklerim ve toplumun benden istekleri hiç bitmedi. Belki kendi özel yaşamımızdan, sosyal hayatımızdan, çocuklarımızdan, eşimizden fedakarlık ettik. Dedim ya; biz bu siyaseti yaparken, çok büyük bir özveride bulunuyoruz. Özellikle bizim gibi insanlar, siyaseten kendi adına bir rant, bir çıkar beklemeyiz…
ÇALIŞKANLIĞIMIZI BURADAN ANLAYABİLİRSİNİZ!
Özellikle öğrencilik yıllarınızdaki çalışkanlığınız, insanlara ve hayata bir şey katma, hizmet etme aşkınızın serüvenini anlatabilir misiniz?
96 yılıydı; Atatürkçü Düşünce Derneği Nazilli’de yoktu. 7 kişilik bir heyet oluşturduk ve burada Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kurduk. Bu derneğin ilk başkanıyım, diğer değerli arkadaşlarım beni genel kurulda başkan yaptılar. Oradan çok güzel bir çalışma ekibi oluşturduk. Çok güzel insanlarla çalıştım Atatürkçü Düşünce Derneği’nde. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum, çünkü dışarıdan insanlar bunu çok bilmiyorlar. Biz sıfır bütçe ile hiç kimseden yardım almadan ve o tarihlerde sanıyorum Refah-Yol iktidarıydı, zor bir süreçte cesaret isteyen bir dönemde biz arkadaşlarımızla yürekten çalışarak bir cesaret gösterdik. Topluma hizmetle dokunmak, hele o dönemde… Refah-Yol hükümeti olduğu için eşim de doktor, zor bir süreçti. Biz sıfır bütçeyle aldığımız Atatürkçü Düşünce Derneği’ni, turunçları toplayarak, reçeller yaparak, bağış yapacak hayırseverleri bularak, 83 çocuğa burs verecek noktaya getirdik. Sıfır bütçeden, İbrahim Bilgenoğlu hocamızın önderliğinde kendi içimizde 60 kişilik bir koro oluşturduk. Biz bu koroyla köylere, kasabalara bizden bu koroyu isteyen herkese konserler götürdük. Çok ciddi profesyonel el değdi oraya, amatör gibi değildi. Bizim hazırladığımız o koro, halk eğitimin hatta yeri geldi belediyenin korosunun alt yapısını oluşturdu. Ben görevi bırakıncaya kadar iki dönem görev yaptım. 4 yıl boyunca bu devam etti ve hatta sonraki başkanlar da kısmen devam ettirdi ama sonra nedense bu bırakıldı. Biz orada bağlama kursları verdik. Çünkü bizim sazımız öz müzik aletimiz ve orada hocalarımızla bir çok gence bağlama kursuyla saz öğrettik. İngilizce, Almanca kursu verdik, okuma yazma bilmeyenlere okuma-yazma kursları verdik. Köylere gidip yoksul çocuklara kitaplar, defterler, giysiler hediye ettik ki; bizim işimiz değil ama topluma dokunmanın bir yolunu bulduk ve orada ayda bir defa tiyatro getirdik, ayda bir defa konferanslar verdik. Buraya inanamayacağınız insanlar geldi, mesela ilk konferansa gelen misafirim Mustafa Balbay’dı ve Aydın’daki üniversitenin değerli hocası Atatürkçü Düşünce ve o yapıyla ilgili bölümün hocası değerli Günver Güneş hocamdı.
Günver Güneş hocam ve Mustafa Balbay’la başlayan ondan sonra tiyatroların geldiği işte Yıldız Kenterlerin, Müşfik Kenterlerin geldiği, Nazilli’de hayal bile edilemeyecek tiyatroları hep birlikte getirdik. Hatta daha ileri gittik, kendi koromuzdan daha ileri bir yere çıkarak her yıl Cumhuriyet Balosu düzenledik ve bunu Sümerbank’ta, Sümerbank’ın o tarihi salonlarında yaptık. O zorlukları deldik ve Ankara’dan izinler aldık. O salonu süsleyip o baloyu yaptık. Sümerbank’ın o ruhu yaşamalıydı. Sadece bir Sümerbank ismi değildir; o bir kültürdür, o bir sanattır, o bir eğitimdir, o yoksul işçinin yoksul çocuklarının nasıl çağı yakaladıkları ile ilgili Atatürk’ün muhteşem projesidir. Biz bunları yaptık hep birlikte. Ben sadece işin başına konmuş, onlara liderlik yapan, çoğunun kardeşi, öğrencisi olarak -hatta benim hocalarım bana başkanım diye hitap ettiler- çok güzel hizmetler yaptık orada. İnanılmaz keyifle yaptık. O zaman kuşe kağıdı çok pahalı, her yerde basılamıyor. Biz İstanbul’a gittik, Ankara’ya gittik arşiv çalışmaları yaptık. Atatürk’ün en güzel fotoğraflarını fotoşopla özel çalışmalar yaparak kuşe kağıda siyah-beyaz takvimler bastırdık. O kuşe kağıt, bir çok okuldaki renksizle başlayan Atatürk çerçevelerindeki (o arkası solmuş, rutubet almış) resimler çıktı, bu takvimler kesilip Atatürk’ün bir özdeyişi ile beraber girdi. Biz bunlardan çok mutluluk duyduk. O takvim gelirleri ile çocukları okuttuk, kültür-sanat etkinlikleri yaptık, her 19 Mayıs’ta basketbol – futbol şölenleri, satranç yarışmaları düzenledik. Yani 23 Nisan’ı, 19 Mayıs’ı kuru kuru geçirmedik; kültür-sanatla dolu dolu kutladık. Şimdi o aşamadan sonra mesela şunu da paylaşmak isterim… renkli çalışmalara başladık. O ilk renkli Atatürk çalışmalarını biz başlattık. Çünkü benim eczacılık fakültesindeki ‘Andaç’ı çıkarırken İstanbul’daki bir matbaacı arkadaşım bize dedi ki ‘gelin renklisini çalışalım’, gittik. Renklileri çalıştıkça, Nazilli değil sadece, Aydın ve akabinde de Türkiye’nin her tarafına Atatürk resimlerini takvimle dağıttık. O gördüğünüz renkli resimlerin çoğu yine bizim eserimiz ve bununla gurur duyuyoruz. Yani biz Atatürkçü düşünceyi sadece resime, rozete hatta heykele indirgemeden, Atatürkçü düşünceyi içselleştirip yaşam biçimi halini getirdik. Bununla da topluma örnek olmaya çalıştık. O süreçten sonra bizi siyaset arenasından taleplerle bir yere taşımaya çalıştılar ve Deniz Baykal’ın davetiyle -görevimi tamamladıktan sonra- belediye başkanlığı teklifi aldım. Otobüsün üstünde şehit Kubilay’ın torunuyla birlikte benim rozet takma merasimim yapıldı ve ben belediye başkanlığı teklifi aldım. Fakat iki ay vardı, bunun bütçesi ve çalışması olmadığı için nezaketen geri çevirdim. Daha sonra tekrar bir aday adaylık sürecimiz oldu. Bir sürü siyasi koşuşturma vs. derken bu koşuşturmalar esnasında her kademede çalıştık. Her gelen arkadaşımız için mücadele ettik ama bugünmüş nasip… 30 yıl sonra rahmetli Ahmet Şensan’dan hatta daha geriye gidersek Eşref Amca’dan, Yavuz Kaynar Amca demeyeyim, bizim hem doktorumuz hem başhekimimiz hem babamın meslektaşıydı. Çok sevdiğimiz bir ağabeyimiz, doktor. O doktordan 30 yıl sonra bir başka doktor ve benim arkadaşım, yoldaşım, dünya iyisi bir arkadaşımızı belediye başkanlığına oturttuk. Tüm bu anlattığım süreçten inanın çok keyif aldım. Yani daha uzun anlatırım ama bunu özetlemek zorundaydım. Tüm bu anlattıklarım, bu yeni dönemde yapacaklarımız için, çalışkanlığımız için bir ipucu olsun…
YAŞAMIMA DAMGA VURAN 5 KİŞİDEN BİRİDİR!
Seçim zaferini getiren süreçte sahadaki en etkili ve en bilinen isimlerden birisi sizdiniz. Başkan Tetik’in en yakınındaki isimlerden birisi olarak, bu süreci sizin ağzınızdan dinlemek isteriz…
Tabii ki sıfatlar onur verici, gurur verici bir şey. Yani makamlar diyelim ama makamlar insana sadece işini yapması için bir kolaylık sağlayabilir. Aslında bir araçtır sıfatlar, makamlar. Bir gün gelecektir o kıyafeti çıkaracaksınız, o elbiseyi, o sıfatları, makamları. Aynı şekilde dolaşabiliyorsanız eğer o meydanda, o alanda, o ilçede, o ilde; en önemli şey, değer budur. Yani bu maddiyatla da ölçülmeyecek bir değerdir. Sıfat için elbette mücadele ediyoruz; çünkü işi kolaylaştırmak, halka hizmeti daha kolaylaştırmak için. İşte şu da benim ilkelerimden birisidir; kıbleme insanı koymuşum ve rengi, kökeni, mezhebi ne olursa olsun insana hizmet etmeyi en büyük ibadet saymışım. Yani böyle bir kültürden gelmişim. Dedelerden, babamdan gelen bir kültür. Onun için bu sıfatı veya bana yakıştırılan şeyleri hakkıyla yapmaya çalıştım ama hiç bir zaman siyasetin ayak oyunları içerisinde olmadım, olmamak için de gayret ettim bu süreçte…
Değerli arkadaşım, yol arkadaşım, yoldaşım Dr. Ertuğrul Tetik, hayatta benim özellikle yaşamıma damga vuran beş kişiden bir tanesidir. Yani düşeni kaldırır; ben düştüysem o kaldırmıştır, o düştüyse ben kaldırmışımdır. Kesinlikle bir can yoldaşıdır, kötü gününüzde vardır. Ben onun aday olacağı söylemiyle sohbete başladığımızda çok mutlu oldum. Çünkü benim adaylığımla ilgili bir sohbet geçiyordu insanlar arasında… Ben aday olmayacağımı, ön seçim olmazsa aday olmak istemediğimi zaten ifade etmiştim basına. Buradan bir geri dönüş bana yakışmazdı. Arkadaşımın böyle bir talebinden sonra ben çok mutlu oldum. Yani Ertuğrul çünkü hakikaten tanıyacaksınız Ertuğrul Başkan diyelim artık, başkanımız oldu. Arkadaşlık boyutu bir başka… Ertuğrul Başkanımız çok özel bir insandır. Yani siyaset bilimi artı uluslararası ilişkiler üçüncü sınıf öğrencisi şu anda. Sadece operatör doktor, bir uzman, emekli olmuş değil ve zamanında bırakmak zorunda kaldığı, yıllar önce Ankara Hukuk’a da afla geri döndü ve oğlumun kitaplarını, meslektaş Selahattin Yılmaz’ın kitaplarını alıp, şu anda hukuk ikinci sınıfı okuyan bir öğrencisi. Yani Nazilli çok şanslı, uzun lafın kısası. Biz de tabii bir ekibiz, yani bu işler ekip olmadan, dişliler birbiriyle uyumlu çalışmadan olmuyor. Şu anda bu süreç içerisinde bana bir görev düştü. Dedi ki yola çıkıyoruz. Çıktık. Emir telakki ettik, ev ev dolaştık ve bu uğurda 3 ayakkabım pert oldu. Yani üç ayakkabı gitti :) Şu anda da korse ile oturuyorum, 17 gün önce sağ fıtığım patladı. Ameliyat olmam lazım. O da atlamak, zıplamak, koşuşturmak derken patlayacağı varmış ama bu tabii seçim süreci, yordu herhalde bizi. Muhtemelen bayramdan sonra bir-kaç günlük ameliyat var. Yani bu sürecin inanmışlığını anlatmak için söylüyorum bunu. Yani bu denli inandık ve bu kadar koşturduk. Ama bizi koşturtan esas neydi; başkandı, başkanın inanmışlığıydı. O süreçte roller değişti, başkan koşturtuyor bizi, emrindeydik ve nefes almadan çalıştırıyor bizi. Biz ‘yeter’ demeye geldik artık, o derece ama hiçbirimiz ‘yeter’ demedik. Sabah çıktık erkenden başkanla birlikte, gece girdik evimize. İnanın yattığımız yerler bile ayrıydı eşimizden. Sabah da parmaklarımızın ucunda, kahvaltı bile etmeden dışarı çıktık, yine çalıştık. Ve bu iki aylık süreçte bildiğim, birikimim olan, siyaseten bütün doğruları eksikleri, eksileriyle artılarıyla, her şeyiyle, dostumla, arkadaşımla paylaştım. Belki bu süreçteki benimle ilgili söylentiler de bundan olmuştur. Nacizane ben görevimi yaptım. Öncelikle Nazilli için, sonra da arkadaşım için.
Ertuğrul Bey’le geçmişimiz çok eski. 20 yıldan fazla, hatta kendisiyle top oynamışlığımız var. Bizim dostluğumuzun başlangıcı, benim Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanlığım döneminde derneğin üyeleriydi. Biz karşılıklı birbirimizi çok sevdik ve yoldaşlığa adım attık. Hatta bizim siyaset yaptığımız dönemde bize çok yol göstermiştir, çok fikir vermiştir. Yanlışlarımızı eleştirmiştir mertçe, cesaretle, doğrularımıza da doğru demiştir. Derin bir zekası vardır ama demin dedim ya çok samimi bir insandır. Güvenebileceğiniz ender insanlardan biridir. Nazilli çok şanslı, çok hizmetler görecek ondan. Bizler de emrindeyiz zaten.
SEÇİM ZAFERİNİN İKİ SEMBOLÜ: ‘AJANDA’ VE ‘PERT OLAN AYAKKABILAR’
Espri sebebi olsa da bu özelliğimin doğru olduğu kanısındayım. “Söz uçar yazı kalır” misali biz yüzlerce, binlerce vatandaşımıza ulaştık. Ulaştığımız insanların neredeyse hepsi dertli. Biz zaten bu dertle dertlenmek için bu görevlere talip olduk, kimse bizi zorlamadı. Bu sorunları gördük ve madem bunlara kendi sosyal belediyecilik ve dünya görüşümüzle çözüm yolları üreteceğiz; önce bu derdi epikriz yapmamız yani anlamamız lazımdı. Vatandaşın talebi nedir, özel talep dahi olsa yazdık. Ne yapacağımızı, neden yapamayacağımızı anlatırız. Her şeyi yazdık, not aldık ve o ajanda bizim için yol haritası oldu, olacak daha da… Çünkü çok uzun ve hepsine bakamadık henüz. Görevi aldığımızdan beri başkanımız erken saatlerden gece yarılarına kadar; şantiyelerde emekçi kardeşlerimizle buluşup özverili bir çalışma istiyor, belediyede misafirlerini ağırlıyor, gerekli işlerle uğraşıyor. Bizler de başkanımızın verdiği görevleri yerine getirmeye çalışıyoruz, tüm arkadaşlarımızla birlikte… Onun için feda olsun üç tane ayakkabı; pert oldu ama daha çok ayakkabı pert edeceğiz. Yani sadece seçim zamanı değil, bizlere gönlünü açan köylerdeki ve mahallelerdeki vatandaşlarımıza ziyaretlere başlıyoruz.
ÖZLEM DUYDUĞUMUZ BİR SİSTEM GELİYOR!
Bundan sonraki süreçte neler göreceğiz, gelecek planlarınızı paylaşabilir misiniz?
Tabii ki siyasette hedef olmadan olmuyor. Fakat bu hedefleri önceliklerinizin birinci sırasına koyarsanız, zaten başta hedefinizin gerçekleşmeyeceğinin kesin kanıtıdır o. Ego, kibir, kapris, kompleks insani şeylerdir bunlar ancak ölçüsünü kaçırmamalısınız; bunların hepsini bir kenara koymanız lazım. Neyi öncelemeniz lazım siyasette? Eğer demokratik yarışlar olacaksa -bakın çok önemli bu söylediğim- sizi biraz üyelerinizin seçimiyle doğru işler yaptıysanız, onlar taşıyacak bir yere, daha kolay hizmetlere. Ama şu durumda bu demokrasiden çok bahsedemeyeceğimiz için bazen kişiler, bazen şanslar bir yere taşıyor. Ben kişiler ve şansların bir yere taşınmasını her zaman hatalı bulmuşumdur. Çok yanlış bulmuşumdur. Yani demokratik seçimlerle tüm üyeler özgür iradesiyle, gizli oy ve açık tasnifle, hatta dar bölge seçimleriyle Aydın’ı üçe bölerek işte atıyorum batısı, merkezi, doğusu… Bu tür seçimlerle bizim yöneticilerimizi seçmemiz lazım. Belediye Başkanlığı da aynı. Yani zamanı gelecek işte eylül – ekim gibi yapılacak bu tüzük kurultayında bu özlediğimiz, yıllarca belki yine bu cumhuriyeti kuran partinin öncülük yaparak Avrupa’nın en çağdaş tüzüğünü umarım biz yapacağız. Bu süreçten sonra da bize iş kalmayacak, tüm iş üyelerde olacak. Biz çalışmalarımızla, hizmetimizle, onların derdini dert edinme karnemizle belki bir yerlere geleceğiz veya gelemeyeceğiz ve saygı duyacağız ona. Belki bizden çok daha iyi bir arkadaş bizim önümüze geçecek. Ona da saygı duyup, onun bir yere kadar gelmesi için hepimiz çalışacağız. Yani burada kavganın, gürültünün, patırtının olmayacağı bir sistemden bahsediyorum aslında. Ayak oyunlarının, kulislerin olmayacağı, sadece halka hizmete odaklanılacak, hayal ettiğimiz, özlem duyduğumuz bir sistemden bahsediyorum.
ŞU ANDA ANLAMA SÜRECİNDEYİZ!
Nazilli’ye ve seçmeninize mesajınız var mı?
Bizler emanetçiyiz. CHP’lilerin yanı sıra farklı görüşte olan seçmenlerin teveccühüyle aldık bu seçimi ve göreve geldik. Biz bu emanetin farkındayız. Özgür Başkan’ın dediği gibi, burada da çok şanslıyız ki Aydın Büyükşehir Belediyesi CHP’li ve orada Özlem Hanım var ve çok tecrübeli. Özlem Hanım’la Ertuğrul Başkan’ın projeleri çoktan konuşuldu ve Özlem Başkan, Nazilli’ye çok ciddi hizmetler yapacak. Bu bizim şansımız, yani Özlem Hanım bizim şansımız ve burada Ertuğrul Başkan ile Özlem Hanım’ın hizmetleri anlamında biz de başkanımız bizden ne talep ettiyse emrinde olacağız. Nazilli halkına hizmet için karnemizi son kez 5 senenin sonunda halk verecek ama biz hizmete hazırız. Çok güzel projelerimiz var. Onun için bu projeleri lütfen beklesinler. Bununla ilgili ayrıca bir röportaj da Gazete NAZİLLİ okurlarına sözümüz olsun. Gerçekten bugüne kadar görülmemiş, çok değişik projelerle karşılaşacak Nazilli ama önce şu borçla ilgili tabloyu bir çıkartalım. Biz şu anda anlamaya çalışıyoruz, epikriz yapıyoruz.
Erhan bey, Genel seçimlerde MV adayı olmadığınız taktirde hatırımız kalır bilesiniz.