Çalışkan bir konuştu, pir konuştu: “Gerçekten işimiz çok zor!”

Saadet Partisi Hatay Milletvekili Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, ziyaret ettiği NGC’de bir konuştu, pir konuştu. Siyasilere büyük görev düştüğünü söyleyen Çalışkan, “Bu dönem otoriter rejim dönemi, işimiz bugüne kadarkinden daha zor. Bakın; hükümetler üç şeyi yönetmek için vardır... Bütçe, dış politika, sosyal hayat... Bugün her üç açıdan da büyük bir krizle karşı karşıya olduğumuz açık.” 

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Çeşitli temaslarda bulunmak ve Bozdoğan İlçe Kongresi’ne katılmak üzere Aydın’a gelen Saadet Partisi Hatay Milletvekili Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, beraberindeki İl Başkanı Fatih Karahan ve Nazilli İlçe Başkanı Vahap Kırca ile ilk olarak Nazilli Gazeteciler Cemiyeti’ni (NGC) ziyaret etti. NGC Mehmet Panayırcı Toplantı Salonu’nda basın mensupları tarafından karşılanan Saadet Partisi heyetine NGC Başkanı Ümit Özmen, basının sorunları ve medya sektöründe yaşananlara dair kısa bir brifing verdi.

Deprem öncesine kadar radyo ve gazete sektöründe faaliyet gösterdiğini ifade ederek konuşmasına başlayan Doç. Dr. Çalışkan, ülke gündemine dair değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı. 

Çalışkan’ın konuşmasından satır başları şu şekilde…

SİYASİLERE BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR; İŞİMİZ ÇOK ZOR

“Ülkemiz zor bir dönemden geçiyor. Belki hemen her dönemin kendine münhasır zorlukları olmakla beraber özellikle içinde bulunduğumuz bu süreçte ülkemizde yeni bir rejim kuruldu. Hani her darbeden sonra siyasi bir ortam ortaya çıkar. 28 Şubat 1997 darbesi 1. Ak Parti dönemini ortala çıkardı. Bu dönem; ılımlı, demokrat, kamu otoritesinin sarsıldığı, özelleştirme furyasının yükseldiği bir dönemdi. 15 Temmuz darbesi ise ülkemizde yeni bir rejim başlattı. Bu rejimle beraber artık ikili yapı, otoriter rejim, tek adam dönemi başladı. Bu düzen KHK rejimi, bu düzen baskılı düzen, bu düzen herkesin susturulduğu, her alanda ablukanın arttırıldığı bir dönem oldu. Bir taraftan maliye açısından vergilerle işletmelerin darlandığı, iletişim açısından ise kamu adına sadece sansür organı olarak İletişim Başkanlığı’nın hakim olduğu bir dönemdeyiz. Bu dönem aynı şekilde yerel basının da susturulduğu bir dönem. Bu dönem, dünyada belki de ilan edilen en yüksek gazetecilerin tutuklu olduğu dönem. Bu dönem, sosyal medyada bir satırlık herhangi bir görüş açıkladığı bir kişinin gece yarısı tutuklanıp cezaevine atıldığı bir dönem. Bu dönem, ülkemizin İsral’in katliamlarına, soykırımlarına destek çıktığını ifşa eden bir gazetecinin sosyal medya hesabının kapatıldığı bir dönem. Bu dönem, gerçekten özellikle yazar, çizer, düşünen insanların tamamen kısıtlandığı ve ablukaya alındığı bir dönem. Deprem bölgesi açısından baktığımızda ise depremi bile kendi leyhlerine çevirdikleri bir dönem. Normal şartlarda depremzede gazetecilerin desteklenmesi gerektiği halde, deprem bölgesinde mücbir sebeple doğrudan alımın uzatılmasıyla hiçbir alımda ihale yapılmıyor ve bu açıdan da yerel basına ilanlar kesildi. Yine radyoların meslek odalarına ödediği yüksek ücretlerle, televizyonların uydu kiralarıyla, yerel basının sigortalı çalıştırma zorunluluğuyla hemen her açıdan çok darlanmanın, daraltmanın, ablukanın yoğunlaştığı bir dönemdeyiz. Elbette bu dönemde bu açıdan siyasilere büyük görev düşüyor. Yine gazetecilere bu sürece dayanma, direnme görevi düşüyor. Gerçekten işimiz bugüne kadarkinden daha zor.”

BÜYÜK BİR KRİZLE KARŞI KARŞIYAYIZ!

“İktidarlar üç şeyi yönetmek için vardır. Yani siyaset üç ana caddeden oluşur: Birincisi, ekonomik gelişmelerdir, hükümetler bütçeyi yönetir. İkincisi hükümetler dış politikayı yönetir. Üçüncüsü ise, sosyal hayata etki eder. Bugün her üç açıdan da büyük bir krizle karşı karşıya olduğumuz açık. Ülkemizde 15 milyona yakın emekli aylık 14 bin TL gibi komik bir ücretle geçinmekte. Ülkemizde %60’ların üzerinde insan 22 bin TL gibi bir asgari ücretle geçinmekte. Bugün ülkemizde herkes borçlu. Bugün ülkemizde köylerde üretim yapılmayıp, buğdayı samanı ithal ettiğimiz, çiftliklerin boşaltıldığı, yerini bilmediğimiz ülkelerden angus ithal ettiğimiz bir dönemdeyiz. Köydeki vatandaşımız şehirlerin fabrikalarında işçi olsun, küçük esnaf da avm’lerde tezgahtar olsun istenilen bir dönemdeyiz. Bu dönem yabancılaşmanın çok yoğun olduğu bir dönem.”

TAM OLARAK İFLASIN TESCİLİDİR!

“Bugüne kadar kamuya ait olduğunu bildiğimiz bankalar, sigorta şirketleri, borsa, iletişim sektörü, otoyollar, köprüler, hastaneler, statejik tesisler, dev kurumlar… hepsi ama hepsi özelleştirildi. Kamuya ait zannettiğimiz binalar yabancıların! Ki açılan yollar, köprüler, hastaneler, havaalanlarında uçuş garantili, araç garantili, yolcu garantili, hasta garantili olarak işletildiğini biliyoruz. 

Bütçe açısından 2025 yılı bütçesi tarihin en rezil bütçelerinden biridir. Bu bütçe, Türkiye Cumhuriyeti devletinin iflas bütçesidir. Bu bütçenin geliri 12 trilyon 800 milyar, gideri ise 14 trilyon 700 milyar ve 2 trilyonun üzerinde bütçe açığı var. Gider kalemleri içerisinde ise bir numaralı gider; 1 trilyon 950 milyar ile faiz gideri. Bugün bütçede ayrılan bu faiz rakamıyla tek bir kuruş borcumuz eksilecek değil, kamunun biriken 600 milyar dolar borç stoğunun günü gelmiş olanların 6 ay 1 yıl daha ötelenmesi sağlanacak ödenen bu borçla. Çok rezil bir tablo. Örnek verecek olursak; bir adam 10 milyon TL’si ile aldığı daireye aldığı kira ayda 30 bin TL. Ama 10 milyon TL. nakit parası olan birisi bu parayı bankaya yatırdığında aldığı faiz aylık 540 bin TL. Bu tam olarak iflasın işaretidir, tescilidir. Bu açıdan da ülkemizde yatırım gibi görünen her şey, iflasımıza adım adım biraz daha yaklaştıran şeyler.”

FİLİSTİN’İN YANINDAYMIŞ GİBİ YAPIYORLAR

“Bir taraftan ekonomik durumlar böyle iken, dış politikada nasıl bir faciayla karşı karşıya olduğumuz gayet açık. Son 1,5 yıldır yaşadığımız Gazze soykırımına üzülerek ifade etmeliyiz ki; siyonist katillerin dünyadaki en büyük müslüman destekçisi Türkiye idi. Aslında 2006-2014 yıllarındaki savaşlarında da Türkiye, masada Filistin’in yanındaymış gibi mesajlar verirken, İsrail’e tedariğine devam etmişti. Ama o zaman mecliste Saadet Partisi olmadığı için iktidarın bu ikiyüzlü tavrını gün yüzüne çıkaracak bir yapı yoktu.

Bugün köprünün üstünde İsrail’i tel’in mitingi yapılırken, miting konuşmacılarının gemileri köprünün altından İsrail’e malzeme taşımaya devam ediyorlardı. Her şey kamulaştırıldı; stklar, vakıflar, dernekler, kanaat önderleri kamulaştırıldı, hepsi hükümetin borazanı gibi çalışıyor. Sivilleştirilmesi gereken kamu binaları ise özelleştirildi, bu da işin başka bir boyutu…”

ÜLKEMİZ SOSYAL OLARAK DA KÖTÜ DURUMDA

“Bolu’daki yangında 78 vatandaşımız cayır cayır yanarken, bunu bildikleri halde olayı gizleyip iktidar partisinin Ankara İl Kongresi’ni halaylar, davullar, zurnalar, şarkılar eşliğinde yaptılar. Kongreden sonra ise; cenaze yakınlarının evlerine gidip ağıt yaktılar. Bir taraftan parti konresi yaparken gerçeği görmemek, bir taraftan da evlerine gidip ağıt düzmek… hemen her konuda bu ikiyüzlü tavrı görmek mümkün.

Sosyal olarak ise; gerçekten ülkemiz tarihinde olmadığı kadar kötü bir durumda… Bugün uyuşturucu kullanım yaşı ilkokul seviyesine düştü. Yaşadığımız ortamdaki sosyal felaketleri, ailelerin boşanmasını, trajedileri yakinen hepimiz yaşayarak görüyoruz. 2 milyonun üzerinde aile bu iktidar döneminde boşandı. Bunun sebebi iktisadi koşullardır; ailenin geliri olmadığı taktirde huzursuzluk ortaya çıkar. Bugün neslimiz geleceğini görmekten uzaktır. Anketlere göre; sınır kapıları açılsa ülkedeki genç nüfusun yüzde 80’inden fazlası, normal ileri yaştakilerle birlikte nüfusun %70’ten fazlası bir hafta içerisinde ülkeyi terk etme hesabında.”

HALKIN TEVECCÜHÜ OLMA YOLUNDAYIZ

“Ülke gerilikten artık güvensiz halde… Tatil yapmak üzere otele giden otelde yanıyor, trafiğe çıkan trafik canavarlarıyla karşı karşıya, işyerine giden Soma benzeri facialarla karşı karşıya, bebeği olan bir aile hastanede çocuğunu beklerken Yenidoğan Çetesi’yle karşı karşıya. Çünkü ülke sahipsiz, sokaklar sahipsiz, gencimiz sahipsiz, insanımız sahipsiz… İktidarın tek bir kutsalı var, o da o makamda biraz daha uzun kalabilmek. Bunu temin edebilmek için de ülkede çiğnemediği hiç bir değer kalmadı. Her şeyi harcamaktan her şeyi istismar etmekten zerrece tereddüt etmiyorlar. İşte biz bütün bunların sonucunda Saadet Partisi olarak, tarihin bize yüklediği sorumluluğun da bir gereği olarak -ki Saadet Partimiz 55 yıldır bu ülkenin önemli siyasi bir aktörü olarak- ülkemizin tarihini, kültürünü, geçmişini, inancını, özbenliğini temsil eden bir parti olarak bugün de Deva ve Gelecek Partileri ile birlikte bir seçim ittifakı ülkemizde önümüzdeki döneme yönelik yeni bir stratejik hamle ile 3. bir siyasi tercih oluşturmak üzere Yeni Yol Grubunu kurmuş durumdadır. Önümüzdeki süreç içerisinde Yeni Yol Grubu olarak, ülkemizde değişik siyasi kitleleri de bünyemize katarak halkın teveccühü olma yolunda gayretlerimiz, adımlarımız sürecek.”

MÜCADELELERİMİZİ SÜRDÜRÜYORUZ

“Ülkede malum olduğu üzere, servetin %1’i nüfusun %41’inin elinde bulunuyor. Bu açıdan da 85 milyonluk ülkede nüfusun %1’I yani 700-800 bin insanın gelir düzeyi yüksek. Bunlarla AVM’ler doluyor, milyon dolarlık araçlar ve konutlar satılıyor ama çok küçük bir azınlık ülkenin kanını sömüren bir düzenin, bu vahşi kapitalist düzenin sonucu olarak az bir kitle müreffeh bir hayat sürüyor. Ama ülkenin çok büyük çoğunluğu felaketlerle pek çok açıdan karşı karşıya. Saadet Partisi olarak, ülkemizin maruz kaldığı bu talihsiz düzene, gençlerimizi karamsarlığa iten bu duruma dur demek, bu açıdan gerek meclis içinde gerek meclis dışında mücadelelerimizi sürdürüyoruz.” 

Yöneltilen bir soru üzerine Çalışkan, hükümetin 2024 yılını ‘Emekliler Yılı’, 2025 yılını da ‘Aile Yılı’ ilan ettiğini hatırlatarak, emeklilerin başına gelenlerin ailelerin başına gelmemesini temenni etti.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Çalışkan bir konuştu, pir konuştu: “Gerçekten işimiz çok zor!”

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin